borsa sözluk – Türkiye'nin Borsa Sözlüğü
nike'ın air jordan ürününü piyasaya çıkarmasının hikayesini anlatan, ancak düşük bütçeli ve maalesef ucuza kaçılmış bir film. i̇ş hayatını ve iş tarihini anlattığı için, izlenmelidir.
atom bombasının icat edilmesini anlatan, şahsen beğendiğim bir dönem filmi olmuştur. ancak, senaryo daha iyi yazılabilirdi diye düşünüyorum. filmin gidişatı da kesik kesik olmuş. acaba, oppenheimer'ın kafa yapısını, git gellerini anlatmak için mi böyle çektiler?

eğer, mükemmel bir senaryo ile yazılsaydı, belki titanic gibi tarihe geçecek bir film olabilirdi.

cillian murphy harika oynamış. ancak, senaryo kurtarmamış biraz.
cillian murphy'i görünce, direkt izleme gereği duydum. filmde bazı saçmalıklar olsa da, genel konu fena değil. ancak, reel hayatta öyle birisi, o kadını bitirirdi. gerisi spoiler olur. tek seferlik izlenebilir. cillian hatırına.
çok kısa süren, tiyatro havasında bir hikaye. film demek doğru olmaz. oscar almış diye izledim.tek seferlik bir sanat filmi olarak izlenebilir.

uzun ve çarpıcı bir hikayesi olsaydı, çok daha farklı şeyler söylerdik.
başlarda gizem kısmını çok iyi beceren; ana konuya gelmeden, oldukça detaylı şekilde geçmişi anlatıp, merak uyandıran; sonra esas meseleye geçildikçe, ufak ufak sıçmaya başlayan dizidir. yine de, kötü değildir. i̇zlenir. ama, bir şaheser beklemeyin.
Pembe gözlüklü bir düğün makarası izlemek isterseniz, vakit geçirmek için iyi bir filmdir. Tavsiye edilir.
"deneme" türünde çekilmiş, çerezlik izlenebilecek bir yapımdır. fakat, açıkçası, başarılı bulmadım. netflix her şeyi çekiyor neredeyse. yeter ki, içerik olsun. bu kadroyla güzel işler de çıkabilirmiş aslında.
senaryosu ustaca yazılmış, güzel bir tarihi casusluk filmi. gerçek bir hikaye değil. ancak, oldukça gerçekçi çekilmiş.

naziler'e, tarihe, casablanca'ya ilgisi olanların şiddetle izlemesi önerilir.

bu filme neden +18 demişler, o da ilginç.
bizim türkiye'de çekilen at yarışı filminden, hikaye ve senaryo olarak 2 gömlek aşağıda, ancak köylü oyuncuların gerçekçi seçiminde, bizde çekilen filmden 2 gömlek üstün bir yapım olmuş.

maalesef, senaryoyu çok kısa tutmuşlar. yine de, ilgi çekici bir hikaye olduğu için, izlenmesini öneriyorum.

türkiye'de nedense, bir hikayenin kahramanları köylü ise, filmini çekerken bu kişileri modernleştirirlr. halbuki, gerçeği neyse, onu çek değil mi?
adam sandler'ın beğendiğim, ama çok eksik bırakılmış filmi. dar bir bütçeyle çekilmiş, bir mesaj verir gibi yapan, ama mesaj vermeyen, uzay filmlerini sevenlerin çerezlik izlemesi gereken bir film.

aslında, gördükleri kafayı yediği için mi, yoksa gerçek mi, o da belli değil.

adam sandler iyi bir oyuncu. ama, çok fazla filmde oynuyor.
nuri bilge ceylan'ın, cesurca ucundan dokunduğu öğretmen öğrenci ilişkisiyle açılış yapan, sonra farklı sularda yüzdükten sonra, tekrar aynı konuya dokunarak kapanan, bir nevi sanat filmi.

çoğu sanat filminin aksine, sıkan bir yapım değil. sırf yaşanan hayatı, köy öğretmenlerinin ortamını, bölge insanını, coğrafyayı ve insanların psikolojilerini gözlemlemek için bile izleme isteği uyandıran bir film olmuş.

filmin bütçesi oldukça düşük. oyuncular genelde ünlü değil. oyunculuk gayet iyi ve doğal. öğrenci kız ise mükemmel seçilmiş ve mükemmel oynamış. zaten, genç tiyatrocu imiş.

nuri bilge ceylan, bir "lolita" hikayesi çekip, linç edilerek de olsa tarihe geçebilecekken, konuya çok üstü kapalı değinip, sonra farklı sularda yüzmüş. filmde oyunculuk ödülü verilen bayan, doğru düzgün oynamamış bile. politik ödüller veriliyor bu kıza nedense.
lawrence diye kafa ütüleyen tarihimizin hiç değinmediği, halbuki, haritaları esas çizen, i̇ngiliz istihbaratının bölgedeki "çöl kraliçesini" anlatan film.

böyle filmler izleyince, bizim tarihçilere nefret duyuyorum. herhalde, lawrence'ın "ibne" olması, onu düşman olarak yazmaya yeterliyken, sarışın bir i̇ngiliz kadının, çölde türkiye'nin defterini dürmesi, onu gizlemek için yeterli olmui olmalı.

özetle, fazla spoiler vermeden, tarih meraklılarına filmi izlemesini öneriyorum.

(filmde kadının ısrarla istihbaratçı olmadığı vurgulanıyor. bu da i̇ngiliz çarpıtması. sapsarı, ilik gibi bir kadın, çölde bir kaç arap ile, aşiret aşiret kontak kuracak öyle mi? geçiniz.)
i̇lk sezonu, bazı saçmalıklar olsa da, mükemmele yakın, derli toplu ve sonrasını merak ettiren bir senaryoya sahipti.

agah bey, bir şeyler yapmaya karar veriyor, ama esas motivasyonu hala çok iyi açıklanmamış, hala bir gizem barındırıyor. seyirci de bu gizemi merak ediyor. çünkü, agah bey hem basit, hem de kompleks birisi. kriminal bilgisi, basit bir mübaşirden çok fazla.

i̇kinci sezonda ise, güzel bir konu işlemeye çalışmışlar ama, bağlantıyı kuramamışlar. i̇lk sezondaki polisler ortadan kalkmış. halbuki, bu adam harıl harıl aranıyordu. kambura çok gösterilmiyor. eski isimler, zaten ilk sezonun son bölümünde topluca ölmüş gösterilmişti. böylece, kadronum bayağı daraltıldığı, saçma sapan şekilde aile odaklı bir senaryonun işlendiği bir ikinci sezon olmuş.

agay bey ile eski gladyo çetesinin denk gelişinin, şans eseri sokakta öldürdüğü bir.çakma kabadayı ile bağlanması, aşırı zorlama olmuş. halbuki, orada kambura duruyor. bu kadar şaibeli bir kasabanın arkasından, gladyo ve başka işler de çıkabilirdi. mesela, cesetler kamburaya gömülmüş olabilirdi. mevzu, bir tecavüz hikayesinden çok öteye gidebilirdi.

platform değişikliği ve daralan bütçeler sebebiyle, ikinci sezonda maalesef bu tarz eksiklikler olmui ve senaryo da yetersiz kalmış.

i̇kinci sezonda erdal özyağcılar'ın oyunculuğuna bittim. gladyo katili oynamamış, resmen ona bürünmüş. çok iyi oyuncuymuş. bu dizide belli etti. değeri bilinmemiş sektörde.

ay yapım'ın, ezel'den sonraki en iyi dizi serisidir. ancak, rahat 5-6 sezon kaldıracak iken, 2 sezonda bitirilmesi, herhalde yetersiz bütçelerden olsa gerek. ezel'i de, gereksiz yere bitirmişlerdi. halbuki, o hikaye uzamaya çok meyilliydi.
nasıl olmuşsa, sinemada kaçırmışım. aşıklar bayramı filmini netflix'te farkettim. kıvanç tatlıtuğ filmlerini daima izlerim, çünkü, genelde iyi senaryolarda oynar ve çok iyi oyuncudur.

bu film, bir anadolu kültürünü anlatıyor. o da, aşık veysel ile bir tanesini hepimizin bildiği, köy köy gezen, saz çalan gezgin sanatçılar.

türkiye'de köylülük bitme noktasına geldiği için, bu tarz kültürleri şehirlerde öğrenmek imkansız. köylerde, kimsesiz kalanların yaptıkları mesleklerden birisi de, saz çalmak ve bu şekilde ömrünü gezerek geçirmek. aslına bakarsanız, karacoğlan gibi geçmiş edebi karakterler de böyledir.

aşıkların, bir diğer özellikleri ise, köylerde, köylü kızları ile ilişkileri. gezgin erkek, çapkın erkektir. coğrafyasına bağımlı ve yalnız kadınlar için de, bu erkekler hedef olurlar ama, asla ele geçirilemez.

bu filmde, maalesef gereksiz derecede film kısa tutulmuş ve senaryosu yetersiz kalmış olsa da, bu hikaye çok güzel anlatılmış. esasen, bir çağan irmak yapımı olsa, hepimizi hüngür hüngür ağlatacak bir eser ortaya çıkabilirmiş.

sinema sitelerinde gömülen bu filmin "underrated" olduğunu düşünüyorum. muhakkak 1 kere izlemeli herkes. çünkü, bu bir kültür filmi ve kaybolmaya yüz tutmuş aşıkları anlatıyor.
agatha cristie romanından çevrilmiş mükemmel bir film. agatha cristie, dönemin osmanlı devleti de dahil, avrupa ve ortadoğu'yu çok iyi gözlemlemiş bir korku polisiye yazarı. filmde de, osmanlı ile ilgili çok güzel çekimler var. hele hele, i̇stanbul çok çok güzel. neleri mahfetmişiz, açıkça gösteriyor.

film bir trende geçiyor. ancak hiç sıkmıyor. sonu da oldukça sürpriz. johhny depp'in kısa süre rol alması üzücü olmuş. ama, rolü bunu gerektiriyor.

muhakkak izlenmeli.
bir şahısa peygamberlik indirilmesini konu alan, cesur netflix dizisidir. bir taraftan, yapay zeka tarafından indirilen sahte peygamberlik diye de okunabilir. ancak, diğer taraftan, tanrı konusundaki teorilerden birisinin de, tanrı'nın aslında evrende oluşan en büyük beyin olduğu iddiası da vardır. o açıdan bakılırsa, semavi'nin teorisinin de temeli vardır.

dizide sıkıntılı bazı sahneler var ki, semavi'ye yapılan gözaltı torbaları makyajı ve alttan verilen ışıkla, görüntüsü fethullah'a benzetilmiş. bilinçli yapılmamış da olabilir. sonraki sezonlarda nereye bağlayacaklar, göreceğiz.

genel olarak diziyi beğendim. senaryosu ve kalitesi hiç fena değil. kitlelerin çomarlığına da iyi değinmişler. bir peygamber inse bile, 2024'te bile, işler peygamberin kontrolünden çıkıyor. bir de 1400 sene öncesini düşünün.
ortopedik minderlerinin mucize yarattığı firma.

başka ortopedik ürünleri de var.

bu kadar fark yaratacağını bilsem, çok uzun yıllar önce alırdım.
malezya varlık fonunun nasıl soyulduğunu, sonrasında iktidarın nasıl zar zor düşürüldüğünü, ancak muhalefetin de yetersiz olması sebebiyle, eski iktidarın nasıl geri döndüğünü anlatıyor.

filmin sonunda, skandala gerekli cezaların verilebildiği görülse de, bu işin esas aktörünün ortadan kaybolmuş olması çok çarpıcı.

daha da ilginci, "wolf of the wall street" filmi, bu fonun parasıyla çekilmiş. aslında hayırlı olmuş. başka türlü bu filmi çektirmezlerdi gibi abd'de.

ayrıca, filmde anlatılmayan bir şeyler de var. malezya siyasetini bilmiyorum. i̇ktidar globalci miydi, yerelci miydi belli değil. halk neden muhalefeti çok da tutmamış? bu da açıklanmıyor fazla.

global ölçekte, halkların paralarının nasıl harcandığını görmek açısından da faydalı bir film.
çok enteresan ve ilgi çekici bir belgesel. sigaraya alternatif olma iddiasındaki teknolojik bir ürünün, nasıl olup da, tiryakilerin hayatını cehenneme çevirdiğini anlatıyor. ve de, sigara, orta ve lise okullarından tam silinmek üzereyken, nasıl da geri dönüş yaptığını ve gençler arasında yayıldığını da gösteriyor.

bu tarz filmlerin ortak noktası, business dünyasında çok da etik kaygısının olmadığıdır. para aksın da, nasıl akarsa aksın mantığının işleyişini gösterir.

elektronik sigara işinin yükselişini ve düşüşünü çok iyi anlatmışlar. ancak, bazı konularda yine yalan söylemişler.

muhakkak izlenmesi gereken bir netflix belgeselidir.
7 dalda oscar adayı olmuş, ancak aslında oscarlık bir film olmasa da, yine de izlenmesini önerdiğim bir filmdir.

siyah beyaz çekmişler. bu tercihi anlamıyorum. siyah beyaz filmin bir anlamı yok. renkli çekilmeliydi. fakat, sinema perdesinin renkli olması güzel bir göndermeydi.

1960'ların i̇rlanda'sında geçen bir film. ancak, katolik protestan çatışmasını konu alıyor ve i̇ngiltere'nin dahi henüz yakın tarihte ne kadar yobaz olduğunu anlatıyor. fakat, esasen filmin derdi bu da değil. bir dönemi gösteriyor, ancak daha çok aile ilişkileri ve o zamanların kültürüne odaklanıyor.

i̇ki kere izlenecek bir film olmasa da, bir kere muhakkak izlemek lazım.
film, bir başka coin dolandırıcılığını daha anlatıyor o kadar para topluyorlar ki, gerçekten projeyi yapmaya karar veriyorlar, ancak yüzlerine gözlerine bulaştırıyorlar. uzakdoğu'dan yatırım almayı bile başarıyorlar. fakat, sonunda konu sec ve fbi'ın gündemine giriyor.

i̇lginçtir, projenin esas başındaki isim, projeden ayrıldıktan sonra olaylar gelişiyor ve kendisi "öttüğü" için, çok komik bir bir ceza alırken, son ceo tam 11 yıl yiyor.

i̇zlenmesi gereken bir film.
bu filmi ancak izleyebildim. ailen serisinden nefret eden birisi olaraktan, yine de filmi merak ediyordum, çünkü insanlığın başlangıcına dair değişik bir senaryo anlatıyorlardı.

fakat, film benim için ciddi bir hayal kırıklığı oldu. fikir çok güzel, ancak işleniş berbat, kurgu çok yetersiz ve felsefe çok zayıftı.

ailen serisini hiç bir zaman bilim kurgu olarak görmedim. bu seri, daha çok "uzay korku filmi" tadındadır ve hayranları da genelde korku filmi fanlarıdır. kendileri çeken, iğrenç salyalı bir yaratığın, insanları parçalamasıdır. yani, konu uzayda değil de, dünya'da ormanda falan geçse de, yine aynı kişiler, bu filmin fanı olacaktı.

maalesef, alien serisini ne yapsalar da kurtaramazlar. gelgelelim, gerçekçi de değil. i̇nsanlık temizlenecekse, atarsın bir virüs, işi bitirirsin. yaratık yetiştirip salmak nedir? saçmalığın daniskası.

uzay gemisi ve teknoloji falan görmek istiyorsanız, izleyin. bunun dışında çok bir sinematik değeri yok.
duygusal ilişkiler ile borsanın karışık işlendiği, mükemmel bir senaryosu olmasa da, sektör meraklılarının izlemesini önerdiğim bir film.

en çarpıcı sahnesi ise, şirket sahibinin, hata yapan kadına "orospu" dedikten sonra, bu hatasını düzeltmesi akabinde, 180 derece değişmesi. borsa şirketleri bu kadar acımasız ve pragmatiktir. abd'de ya da türkiye'de bu değişmez.

gelgelim, kadın erkek ilişkilerinde, kariyer dengesi de şarttır. kadınlar idare edebilse de, erkekler zayıf taraf olmayı kabullenemiyor ve ilişki de yürümüyor.